2013 ~ 2016 Arası Özet

14-12-2016

Son yazdığım yazıdan bu yana, yıllar geçti, su koktu, tuz çürüdü.

Ortalığın tozunu alacak, sağı solu düzeltecek bir yazı yazmak farz olmuştu, baktım taslaklarda bekleyen 12 tane yazı var, oğlum doğduğunda bir yazıya başlamışım, oğlum 2 yaşına geldi hala tamamlanmamış, ofise taşındığımda, ofis kurma ve evrak kuyudat işlerinin problemlerinden bahsettiğim bir yazım var onuda tamamlayıp yayınlamak mümkün olmamış.

İçeriklerine bakmaksızın tüm taslak metinlerini sildim. Bu yazıda o metinlerde bahsedeceğim şeylerden bahsedeceğim zaten.

Sunucu ve hosting problemlerimden ötürü de siteye virüs bulaşmış temizledim falan ama asıl kullandığım temaya revize yapmaya üşendiğim için şu an wordpress’in içinde kurulu gelen bi tema ile ilerliyorum. (tema düzenlendi, kendi temam ile ilerliyorum artık)

# Home Ofis Dönemi #

Mayıs 2013 ‘da sigortalı çalıştığım işimden ayrılarak, freelance yazılım yapmaya başladım, o zamanki hayallerimde teknokent bünyesinde yazılım yapmak vardı, bu düşünceler ile projekod’un temellerini attım diyebilirim.

Yakın çevrem tarafından dalga geçilecek derecede fazla etik ve legalite takıntılarım olduğu için freelance olarak çok uzun süre dayanamadım, hemen bu işi resmileştirmek adına projekod’u yani şahıs firmamı 1 Ocak 2014’de kurdum.

Etiketleri seven bir insan olmadım, Bu konuda devlet imdadıma koşarak bana vergi mükellefi etiketini uygun gördü.

Bende kendime “Senior Evangelist Full Stack Lead Developer and Founder FalancaSite.com” gibi cafcaflı mahlaslar verip altını doldurmadan ortalıkta gezinebilirdim ama bunun yerine vergi mükellefi olmak daha çok hoşuma gitti.

Freelance çalışmaya başladığımda evliydim ama çocuğum yoktu, Şirketi kurduğumda da oğlum henüz doğmamıştı, Bir süre home ofis olarak devam ettim. Home ofis çalışmaya en müsait işlerden birini yaptığım için evden çalışmanın verdiği rahatlığı başka hiç bir yerde bulamadım.

İlgilisine Evden çalışmak ile ilgili çok güzel bir yazı : Link

# Ofis Dönemi #

2014’den 2015’in mayıs ayına kadar (evet mayıs ayında bir keramet var ) home ofis olarak devam ettim, sonra çocuk haberi gelince ofis bakmaya başladım ve ofise geçtim.

Ofis arama sürecinde fark ettim ki teknokent firması olma hayalimden eser kalmamış, önceliklerim, beklentilerim ve değerlerim değişmiş.

Teknokentin yaptığım iş itibari ile beni çok izole edeceğini düşündüğüm için o hayalimden vazgeçip orta sınıf bir ofis ile devam etme kararı aldım, teknokent için ileri planlarımda ciddi düşünüyorum ama henüz o konuda kafamda oturmayan noktalar var.

Amacım hedef göstermek değil, bugün teknokentler Devletin Müteşebbislere destek verme ilkesini suistimal etme üzerine oynayan firmalar ile dolu, Çalışanlarının emeğini, hayallerinin üzerinde sigara söndürüp, metrekare başına vergi indirimi alma peşinde koşan firmaların bu motivasyonlar ile katma değer üretebileceğini düşünmüyorum. Vergiden muaf olup, personelinin yarı maaşına çöküp, başarılı olabilen girişimler varsa beri gelsin.

Bir çok kendine girişimci diyen tip, teknokentlerin masalarını, odalarını işgal edip videolarda teknokent sayesinde nasıl vergi kaçırdığını anlatıyor.

Gerçi burası Türkiye,

Hayatı boyunca bir tane bile girişimi olmayan adam kendine girişimci diyebiliyor,
Bir kişiye 1 lira bile fayda sağlamamış adam çıkıp yatırımcıyım diyebiliyor, yetmiyor bu konuda seminer verebiliyor,
Bir kuruş bile melek yatırım alamamış adam çıkıp melek yatırım nasıl alınır üzerine kitap yazıyor, seminerler düzenliyor. Öğle yemeklerini para ile satıyor.

Tabi bu noktada işini olması gerektiği gibi yapan ve hakkını sonuna kadar veren firmaları tenzih ederim.

Ne kazandıysam ofise yatırdım diyebilirim,  Hep daha iyi ekipman, hep daha iyi ortam için neler yapabilirim diye düşündüm ve bütçemin elverdiğince uyguladım,

İlk zamanlar home ofisten kalan miras ile halıların, perdelerin olduğu bir ortamdan, stor perdelerin, ofis masalarının olduğu ortama doğru ofisi evirmeye çalıştım.

# Neler öğrendim ? #

Sigortalı işimden ayrılmadan önce kazandığım para ve ay sonunda ne kadar elime geçeceği belliydi, Bende ay sonunda bu parayı kazansam şükür der oturum diye düşündüm.

Kazın ayağı öyle değilmiş,

Kestiğiniz faturanın anında ödeneceğine dair bir kural yok, hatta ödeneceğine dair bir kural yok, faturasını kesip ödemesini alamadığım ve o faturanın vergisini ödediğim çok fazla acı tecrübem oldu.

Maddi anlamda hiç bir zaman tam bir fiyatlandırma yapamadım, hala da yapamadığımı düşünüyorum, neyse ki işten anlayan tanıdıklar maliyet analizi nasıl çıkar öğrettiler, artık ay sonunda aa ben bu ay zarar etmişim demiyorum.

Fatih işbecer Etohum videolarının birisinde (hangisi hatırlayamıyorum bence hepsini izleyin çok güzeller) “Firma batmış ama adam bunu 6 ay sonra fark ediyor” gibi bir cümle kullanıyor.Kimi zaman bende kendime benzer sorular sorarım.
Bu sorular neticesinde daha sağlamcı hareket etmem gerektiğini çözdüm.

Müşteriler ile yaşanan / yaşanabilecek şeylerin kronik olduğunu fark ettim.

Daha çok soru sormam gerektiğini öğrendim, sanırım öğrendiğim en önemli şey bu oldu, “Aslında şunu demek istiyordur”, “Burası böyle olacak sanırım” gibi varsayımsal tetkikleri bir kenara bırakıp hiç bir konuda varsayımlara mahal vermeden net çizgiler çıkarmak için bol bol soru sormaya başlamanın, sonradan çıkacak sürprizlerin önünü kestiğini öğrendim.

Pazarlamanın önemini kavradım, dünyanın tüm dertlerini çözen bir buton yapsanız bile onu pazarlayıp satamadıktan sonra bir faydasının olmayacağını gördüm.
Her yazılımcının iyi bir pazarlamacı olmayacağını bu iki işin birbirinden ayrı olması gerektiğini fark ettim diyebilirim.

Vergilerin adaletsiz olduğunu öğrendim, hiç bir şekilde vergi borcum yok, Her ne kadar verdiğim vergilerin amacı uğruna harcandığını düşünmesem de, vergi vermenin kutsallığına inanan birisiyim, Fakat gerçek anlamda vergi kanununda reform yapılması gerekliliğine inanıyorum.

Bildirimleri kapatınca daha mutlu olduğumu fark ettim.
İnboxumda okunmamış mail olmamasına göre kurgulanmış çalışma şeklim var,
uzun zamandır gelen tüm mesajlar için gelen bildirimler sesli olarak bile açıktı.
Önce gelen mailleri kurallara tabi tutarak inbox’a düşmeden klasörleme yöntemine geçtim,
bir çok mail aboneliğinden çıktım, çıkmanın mümkün olmadığı (çıktığım halde mail gönderenler) durumlarda da kurallar ile o mailleri direkt olarak silecek şekilde ayarladım.
Ardından inbox’a düşen maillerde gelecek olan bildirimlerden sesli bildirimleri kapattım. Bu sayede her mailde kontrol etmek yerine belli periodlar ile kontrol ederek maillerimi görebiliyordum.
Whatsapp, telegram, slack gibi uygulamaların sesli bildirimleri ile bir çok kanalın ve grubun komple bildirimlerini kapattım.
bu sayede fark ettim ki, bölünmeden önümdeki işe odaklanabiliyorum, ve daha az stres yaşıyorum.

# Ekip, personel ve büyüme hedefleri #

İşin özünde ben ve benim gibi arkadaşlar (firmalar) genelde kendi tecrübelerini kiralayarak para kazanıyorlar, yani müşteriye verdiğimiz hizmet tecrübemiz ve emeğimizden başka bir şey değil bu noktada personel yada ortak müessesini devreye almak gerekiyor.

Uzunca bir süredir personel arıyorum:

Kim ne derse desin, yazılım sektörünün kalbi küçük şehirlerde atmıyor, zira yazılım devlet memuru kafası ile sabah 8 akşam 5 işler olmadığı için, yazılım konusunda kalifiye insanlar kendilerini geliştirmediğini düşündüğü ortamlarda bulunmak yerine daha verimli yerlerde çalışıyorlar. Bunların yanında “İstanbul’da yazılımcı mayışları 10bin liradan başlıyormuş” kafasında olan ergenlerin oluşturduğu bir girdap var.

Yazılımcı motivasyonuna değinen güzel bir yazı  : Link

Böyle bir durumda bizim gibi İstanbul’a nazaran daha ufak şehirlerde faaliyet gösteren firmalarda kalifiye personele ulaşma konusu tam bir dar boğaz oluyor .

Ben ofisi tutarken en az 4 en fazla 6 kişi oluruz diye tutmuştum mesela, şu an toplamda 3 kişiyiz (remote dahil). Hala aktif olarak personel arıyorum.

Olayın vahametini bir örnek ile anlatmamda fayda var,  bir gün kariyer pazarlama ekibinden birisi beni arayarak, ellerinde kampanya olduğunu ve dilersem ücretsiz ilan çıkabileceğimi söylediler, ben daha önceden bir iki kere online olarak personel aramayı denemiş (halende deniyorum) birisi olarak pazarlamacıya Denizli’de aradığım sektörde çok az kaynak olduğunu bana verecekleri hediye ilan ile başarıya ulaşmanın mümkün olmadığını söyledim. O da veritabanlarında yüzbinlerce yazılımcı olduğunu ve beni bir süre hatta bekletip denizli’de uygun olan yazılımcıların sayısını verebileceğini söyledi vegeri geldiğinde 38 kişinin aktif olduğunu ama bunların sadece yazılımcı olarak kayıtlı olduğu benim aradığım kriterler için ayrıca filtre uygulamam gerektiğini belirtti.

Bu noktada üzüldüğüm bir noktada da Mühendis olarak mezun olan / olacak gençlerin gerçekten çok uzak şekilde yetiştirilmeli oldu.

İlgili Mühendislik bölümlerinde öğretim gören öğrencilerin çok ama çok düşük bir bölümü okul sonrasını düşünerek hareket ediyor, onun dışındakiler özel sektörde herkesin sıraya geçmiş mühendis aradığını düşünüp kendisine yatırım yatmadan okulu bitirmeye çalışıyor.

Bir çok iş görüşmesi yaptım,
Maalesef büyük bir çoğunluğunda hüsrana uğradım, kendine yatırım yapmanın ne demek olduğunu bilmeyen, her şeyi kafada bitirdiğini düşünen, araştırmayı acizlik olarak gören ve “bilmiyorum” sözünü ağzına sakız eden bir nesil var. Bu durum çok üzücü.

jquery ile ajax işleminin nasıl yapıldığını bilmeyen, bilmediği için icap duymayan ve bu konuda “ben jquery ajax bilmiyorum” diyebilen ama cvsine Front End konusunda verilen her görevi yerine getirebileceğini yazan çocuklar var.

Amacım polemik değil, burada bahsettiğim, yaparım diye taahhüt ettiği en temel şeyi bile sunmayıp, bilmiyorum diyebilecek kişiler.

Yoksa okulda öğrendiği şeylerin eksikliğin fark edip, özel sektörde kendini geliştirmeye çalışan pırlanta gibi çocuklarla da çalıştım, tanıştım, takip ettim.

Nitekim personel bulabilmek zor zanaat.

# Hayat ve planlama #

Haziran 2015 ‘de Oğlum Doruk Efe Dünyaya geldi. Hayatımda şu ana kadar yaşadığı en keskin dönüm noktası bu oldu.

Haziran 2015’e kadar aldığım bütün kararlarda, geldiğim tüm yol ayrımlarında hindi gibi günlerce düşündüğüm olmuştur. Vereceğim kararın ileriyi nasıl etkileyeceğini tartıp, biçip öngörmeye çalıştığım uykusuz geceler yaşamışımdır. Bu süreçlerin hiç birisinde hiç korku hissetmediğimi çok net söyleyebilirim.

Ama çocuk doğduktan sonra ilk defa adını koyamadığım duygular yaşamaya başladım, vereceğim kararların artık sadece beni ve eşimi değil doğrudan çocuğumu da etkileyeceğini bilmek beni korkuttu açıkçası.

Bunun adı korku değil sorumluluk, baskı veya bir başka şey olabilir ama bu duyguyu sanırım sadece aynı durumda olan insanlar anlayacaktır.

Şirketi kurmadan önce ayda bir kaç kitap okurdum, kitap okumaya çok çabuk motive olabiliyordum o zamanlar, şirketi kurunca, “oh bol bol boş vaktim olacak, kitap okurum, arge’nin dibine vururum, boşladığım bağlamam ile aramı düzeltirim” falan diye düşünürken, öyle olmadığını da bugün itibari ile görmüş oluyorum, hele ki çocuk doğduktan sonra olayın seyri tamamen değişiyor.

Bugüne kadar bu konu ile gördüğüm en güzel özeti Adem İlter geçmiş:

# Sonuç ve hedefler #

Yazının bu kısmına kadar bakınca ortaya karamsar bir tablo çıkmış gibi ama tam tersi olduğunu söyleyebilirim.

Bu süre zarfı içerisine hiç bir şekilde pişmanlık duymadım, beni strese sokacağını düşündüğüm hiç bir işin içinde fazla bulunmadım, müşteri seçebilmenin kafa dengi insanlar ile çalışmanın çok motive edici bir şey olduğunu tecrübe ettim. Paranın sadece bir araç olduğunu fark ettim.

Her ne kadar planladığım noktada olmadığımı düşünsem de o noktaya ilerleme hevesimi kaybetmiş değilim.

2017 ‘nin 2016 ya nazaran daha az acı ile geçmesi dileği ile…