Ön yargının zararsız bir şey olduğunu anlatıp ön yargı ile birlikte cehalet ve ego varsa işte bunun çok zararlı olduğuna dair bir yazı yazmak istemiştim aslında, sonra fikrimi değiştirip kendi hayatımdaki ön yargıları bari yazayım dedim.
Kültür sanat adına İngiliz soğukluğu ile ortaya çıkmış şeyleri severim,
Ne kadar ciddi şeyler olurlarsa olsunlar kendi içlerinde bir mizah barındırıyorlar hatta çoğu zaman bu mizah absürt diyebileceğimiz seviyelere ulaşıyor ama o eserin ciddiyetinden fazla bir şey kaybettirmiyor. İşin uzmanı da değilim şahsi fikrim bu.
Mesela The IT Crowd gibi bir dünya hayal edemezsiniz, o kadar absürt karakter bir araya gelince sanki bir masal aleminden bahsediliyormuş hissi uyandırır ama her bir karakteri teker teker ele aldığınızda günlük hayatta karşılaştığınız veya karşılaşmanız muhtemel insanlar olduklarını görürsünüz.
Diğer taraftan az biraz tarih okuduğunuzda ise İngilizlerin aynı absürt tutumlarının aksine nasıl canavar olabileceklerini görebiliyorsunuz. O yüzden hep derim, İngilizler keşke sadece edebiyat ve müzik ile uğraşsalarmış, mesele insani değerler olduğunda “soğuk olmanın” hakkını veriyorlar. (daha doğrusu vermişler demek lazım), Geçmişte yaptıkları “İngiliz oyunları” neticesinde artık bir ön yargı oluşmuş durumda bundan sonra benzer konulara temkinsiz yaklaşmak mümkün değil.
Neyse efenim konu uzun biz devam edelim,
İlk okulda varoş bir okuldan nispeten daha “elit” diyebileceğimiz öğrencilerin geldiği başka bir okula naklim yapılmıştı, geldiğim okulun durumu ve benim tipim sebebi ile nakil işlemi de aslında bakarsanız çok sancılı olmuştu hatta okul müdürünün inadı yüzünden yarım dönem okula bile gidememiştim. 2. sınıfın 2. dönemi başlamıştım okula. Şimdi bunu yazarken fark ettim aslında ben ilkokulu 4.5 sene okumuşum. Ön yargılarda diretmek, sonunun nasıl biteceğini bildiğiniz halde çok fazla zarara sebep olabiliyor, okul müdürü’nün ön yargılı davranmasında sorun yoktu ancak bu ön yargısını egosu ile harmanlayıp, Değil milli eğitim müdürü reisi cumhur gelse “bunu” okula kaydettirmem! diyerek köprüleri yakmıştı, neticede biz reisi cumhura gitmeden de sadece milli eğitim müdürü ile sorunu çözmüştük. Olan benim yarım yılıma olmuş.
Hani geçmişinizde üstünü örtmek istediğiniz çok fazla kötü anınız olur ama her fırsatta pörtleyip önünüze düşer ya, işte ilkokul sınıf öğretmenim sayesinde bu tarz çok fazla anım var, Babamın mesleği üzerinden beni sınıflandırıp “Sen bakkal çocuğusun bu kitabı okumuş olamazsın” diyerek okuduğum Sherlock Holmes kitabına inanmayıp bana Ökkeş lunaparkta kitabını okutturmuştu.
Muzaffer İzgü kötü bir yazar değil. onun kitaplarından birisi bana bir aşağılama unsuru olarak zorla okutturulduğu için benim yazarlar listemde üst sıralarda bir olamayacak gibi duruyor. Başkalarının hayatlarımıza yaptığı müdahaleler neticesinde de ön yargılara sahip olabiliyoruz sanırım.
Hazır yeri gelmişken belirtmekte fayda var ilkokul öğretmenim kadar hayatımdaki travmaların bir diğer mimarı da Ömer Seyfettin‘dir.
Nispeten kendisi ile aynı dönemlerde yaşayan Walt Disney gibi çocuk sevgisi ile dolu olsa da Walt Disney’in çocuklara iyiyi kötüyü anlatmak için seçtiği yol Ömer Seyfettin’e nazaran daha çok çocuk ruhuna hitap eder.
Oysa Ömer Seyfettin Japon korku filmleri gibi kesin ve net sonuçları olan hikayeler ile konuyu kurgular, Kaşağı olsun Diyet olsun bu kitapları bitirip ardından kitabın etkisi geçene kadar zombi gibi dolaşmayan bir çocuk var mıdır acaba.
Direksiyonumuzu tekrar konumuza doğru çeviriyoruz,
Efenim kapak resminde de gördüğünüz kabak çiçeği gibi duran abimizin adı Martin Freeman.
Ben kendisini Sherlock dizisinde tanıdım ve büyük bir ön yargı ile oynata oynata Dr. Watson rolünü bu adama mı oynatmışlar dedim.
Gerçi ben aynı ön yargı ile Sherlock’e bolca atıfta bulunan House MD. deki Wilson (watson alternatifi) karakterini de beğenmemiştim ancak hala beğenmiyorum.
Sonradan fark ettim Martin Freeman, Dr. Watson rolü için biçilmiş kaftanmış, özellikle 2. sezon 1. bölümdeki performansı ile ön yargılarımın yersiz olduğunu anladım.
Kendisinin oynadığı yapımlardan bir diğeri de Fargo, Fargo başlı başına bir sanat eseri gibi duruyor. Kullanılan müzik, kamera açıları, diyaloglar her biri ayrı güzel.
Bu adamı oynadığı yapımlarda izlerken çok eğleniyorum, Eğer ön yargılarımda ısrarcı olsaydım muhtemelen hem bu yapımları izlemeyecek hemde zevk almamış olacaktım.
Meselenin özü ön yargılı olmak değil, ön yargılarınızda ısrar etmemek.
Hansen is too a quoted in the media and conducts empowering workshops roughly the state http://typemyessays.com All relevant points may be utile. We suffer a stern policy on deadlines with our writers